Türk ilaç endüstrisini geleceğe taşımak ve ülke ekonomisine değer katmak amacıyla çalışan üç kuruluş; İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası (İEİS), Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) ve Türkiye İlaç Sanayi Derneği (TİSD) sektöre yönelik son düzenlemeler çerçevesindee ortak bir basın toplantısı yaptı.
İEİS Genel Sekreteri Turgut Tokgöz, AİFD Genel Sekreteri Alp Sevindik ve TİSD Genel Sekreteri Kemalettin Akalın’ın katılımıyla gerçekleşen toplantıda; Tokgöz tarafından üç kuruluş adına yapılan açıklama şöyle;
“Bildiğiniz gibi, “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği”nde 5 Kasım 2011 tarihinde yapılan değişikliklerle kamu ilaç alımlarındaki iskontolar artırılmış, buna ek olarak 10 Kasım 2011 tarihinde yayımlanan “Beşeri İlaçların Fiyatlandırılmasına Dair Kararda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar” ile de ilaç fiyatları düşürülmüştür.
Son iki senedeki düzenlemelere ek olarak yapılan üçüncü bir düzenlemeyle, ilaç firmaları, depolar ve eczanelerden oluşan sektörümüze 2 milyar TL’yi aşan yeni bir maliyet yüklenmiştir.
İlaçların fiyatlandırılmasında uygulanmakta olan Avro değeri Nisan 2009’dan beri 1,9595 TL seviyesinde sabitlenmiştir. Oysa güncel Avro kuru bu değerin %25 üzerinde seyretmektedir. Sabit ve güncel Avro değerleri arasındaki fark nedeniyle, geçtiğimiz 2,5 yıllık dönemde endüstrimiz zaten 2,5 milyar TL’lik kur farkını kamuya aktarmıştır.
Sektör olarak fiyat kararnamesinin amir hükmü gereği mağduriyetimizin giderilmesini beklerken, söz konusu yeni düzenlemelerin yürürlüğe konulmasını sektör olarak anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu durum, ilaç harcamalarındaki artışın sadece fiyat indirimi ve iskontolar ile dengelenme yönündeki kısır politikaların devam ettiğinin göstergesidir. Oysa kamu tarafından belirlenen ilaç bütçesi, hizmetin kalitesi ve yaygınlığı ile örtüşmemektedir. Yeterli bütçesi olmadan sürdürülmeye çalışılan reformlar çerçevesinde alınan kararlar artık rasyonelliğini yitirmiştir.
Bugün sizleri bu düzenlemeler çerçevesinde içinde bulunduğumuz durumu anlatmak ve gelecekle ilgili kaygılarımızı paylaşmak üzere davet ettik. Hepinize katılımınız için teşekkür ediyoruz.
Değerli Basın Mensupları,
2004 yılında başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamındaki reformlar sonucunda, halkımızın ilaç ve sağlık hizmetlerine erişimi artmıştır. Ülkemizin sağlık ve yaşam kalitesi büyük bir hızla gelişim göstermiştir.
Bu politikalar çerçevesinde oluşan olumlu göstergelere kısaca bakarsak;
* 2004 yılında nüfusun yaklaşık %84’ünün sosyal güvencesi mevcut iken
2011 yılında bu oran %96'ya yükselmiştir.
* 2002'den bu yana, ortalama yaşam süresi 1,9 yıl artmış, bebek ölüm oranı ise %52 azalmıştır.
* Birçok bulaşıcı hastalığın görülme oranı azalmaktadır.
* 2002 ve 2009 yılları arasında, 1000 kişiye düşen doktor sayısı 1,44'ten 1,65'e;
yatak sayısı 2,46'dan 2,71'e yükselmiştir.
* 2002'de 124 milyon olan hastaneye giden hasta sayısı, 2009'da 295 milyona ulaşmıştır.
* Aşılama oranı, 2000'de %79 iken 2009'da %96'ya ulaşmıştır.
* Yazılan reçete sayısı devamlı artmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre, 2008 yılında
302 milyon olan reçete sayısının ilaca erişimi artıran yeni uygulamalarla
2011 yılında %18'lik bir artışla 357 milyona ulaşması beklenmektedir.
Bu iyileştirme çabaları sonucunda, ülkemizde sağlık hizmetlerinden duyulan memnuniyet, 2003'te %40 iken 2010’da %73'e ulaşmıştır.
Sağlık hizmetlerine erişimin artmasının ve kalitesinin yükselmesinin, doğal olarak, yüksek bir maliyeti olmuştur. Ancak sektör, bu dönüşüm sürecinin en başından beri, bu maliyetin karşılanması konusunda gerekli hassasiyeti göstererek sürece tam destek vermiştir.
Bu süreçte, erişimin artmasıyla yükselen ilaç harcamalarını kontrol edebilmek için fiyat indirimleri ve iskontolar temel araçlar olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda, ilaç fiyatları, Türkiye'de ekonomik ve ticari anlamda sektörümüzü kabul edilmesi imkansız, öngörülemeyen ve sürdürülemeyen bir noktaya getirmiştir.
Öyle ki, ülkemizde fiyatlar, referans alınan Avrupa Birliği’nde fiyatların en ucuz olduğu ülke fiyatlarının bile %53 ile %65 altında bulunmaktadır.
Örneğin Avrupa ülkelerinde en ucuz fiyatı 10 Avro olan bir orijinatör ilacın fiyatı, ülkemizde zaten 5,4 Avro iken son düzenlemelerden sonra 4,7 Avro’ya düşmüştür. Yine Avrupa ülkelerinde en ucuz fiyatı 10 Avro olan bir eşdeğer ürünün fiyatı ise bu düzenlemelerden önce zaten 4,2 Avro iken son düzenlemelerden sonra 3,5 Avro’ya indirilmiştir. (Halen 1 Avro = 1,9595 TL olarak uygulanmaktadır.)
Sanılanın aksine bu desteğin getirdiği yükü karşılamak sektör için kolay olmamıştır. Süreç içinde işe alımlar ve yatırımlar azaltılmış, maliyetler düşürülmeye çalışılmıştır. 2009 yılı sonundan itibaren, global bütçe uygulaması altında alınan ek önlemler çerçevesinde ağırlaşan koşullara paralel olarak ise endüstri de işten çıkarmalar yaşanmakta, yeni yatırım yapılamamakta, pazara yeni ilaçlar sunulmasında tereddüt edilmekte ve endüstrimiz hızla küresel rekabet gücünü kaybetmektedir.
Türk ilaç endüstrisi olarak, vizyoner bir bakışla, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlayacağımız 2023 yılı için hedefimizi küreselleşmek ve dünyanın önemli ilaç üreticisi ülkelerinden birisi olmak olarak belirlemişken bugün maalesef sektörümüzün sürdürülebilirliğini tartışıyoruz.
Ülkemizin dış ticaret dengesini iyileştirmek, Türk ekonomisine yaptığımız katkıyı artırmak, ihracat yoluyla yakalayacağımız ölçek ile sosyal güvenlik sistemimize ürünleri daha ekonomik şekilde sunabilmek, Ar-Ge yatırımlarını artırarak nitelikli işgücü istihdamına daha fazla katkı sağlamak, yabancı doğrudan yatırımları cezbetmek ve vergi tabanını daha da büyütmeyi amaçlıyorduk. Bu sayede ülkemiz, bölgesinin liderliğini üstlenen, Avrupa’da ve tüm dünyada söz sahibi olan konumuna uygun bir ilaç endüstrisine kavuşacaktı.
Ancak, karşı karşıya olduğumuz koşullar, endüstrimizin, gerekli atılımı yaparak dış pazarlara açılması ve bir üretim üssü haline gelebilmesi hedefini engellemektedir.
Ayrıca, son fiyat düzenlemesiyle, firmaların, fiyat düşüşleri nedeniyle eczane stoklarında meydana gelecek zararları ödemek zorunda bırakılması ve bu yolla devletin tarafı olmadığı ticari ilişkilere doğrudan müdahalesini de sakıncalı buluyoruz.
Sektör olarak eczacılarımızın mağdur edilmelerinin kesinlikle karşısındayız. Ancak, bunun yöntemi geriye dönük stok zararlarının devamlı olarak endüstri tarafından karşılanması değil, eczane stoklarının erimesi için makul bir süre öngörüp ilaç fiyatlarındaki düşüşün bu tarih sonunda yürürlüğe girmesini sağlayacak biçimde düzenleme yapılmasıdır.
İlgili mevzuata rağmen ilaç fiyatlarını belirleyen döviz kurunun güncellenmemesi ve eczanelerin stok zararlarının karşılanması gibi ticari hayata ilişkin konulara doğrudan müdahale eder nitelikteki hukuka aykırı ve adil olmayan düzenlemeler karşısında, endüstriyi temsil eden kuruluşlar olarak hukuki süreci başlatmış bulunuyoruz.
Sonuç olarak, son gelişmeler, 2004 yılından bu yana ilaç sektörüne yönelik yapılan düzenlemelerin tüm yükünü üstlenen ve tasarruf çabalarına büyük özveriyle destek veren endüstrimizin varlığını tehdit eder bir boyuttadır.
Geldiğimiz bu noktada, rasyonel uygulamalar ve düzenlemeler getirilmediği takdirde ilaca erişimde sorunlar yaşanması kaçınılmaz görünmektedir. “